Thursday, March 13, 2014

DÜN AKŞAMIN ÖYKÜSÜ



dun aksamin oykusu 1






Akşam yemeği yenmiş, mutfak toparlanmış, çay konmuş, demlenmesi beklenmektedir. 


Tıp, tıp, tıp,


-Mutfağın girişinde bir ıslaklık var gelip bakar mısın? Bulaşık makinesi mi çalışıyor?


-Yoo çalıştırmadım, su almıştım yanıma, bardağımdan sıçramıştır.


-Su sıçraması gibi değil, epey çok, gel bir bak...


Gidilir, bakılır, şaşılır, kalınır. Mutfak girişi küçük bir göl. Makine kendiliğinden mi faaliyete geçti yahu, bu ne?


Sonra o "tıp tıp"ın sırrı çözülür, kafa tavana kaldırılır ve felaket "ben geldim bile" der :( Tavandan yere sıkı bir yağmur yağmaktadır. Cinnet sinyal göndermeye başlar, el ayak birbirine dolaşır.


-Koş, üst katın vanasını kapat, ben de gidip zillerini çalayım.


Umarsızca üst kata, kaç tane oldukları belirsiz öğrencilerin kapısına koşulur, elbette ki kapı duvardır. Üstüne üstlük tam daire kapımızın önüne tavandan yağmur değil bir şelale akmaktadır. İşin tuhafı içerden yoğun bir su sesi gelen üst kat kapısının önü kupkurudur.


Apartman ayaklanır, vana kapatılır lakin damlama devam etmektedir.


Bezler, havlular, eski giysiler mutfak zeminine serilir, damlamanın altına kova konulur. Muslukları açık bırakan öğrenciler aranmaya başlanır.


Oturma odasına girilir ve tam tepeye ıslak bir "tıp". Umarsızlıkla kaldırılan kafadaki gözler tavandan düşen damlaları görür, hatta bir tanesi o gören gözün tam bebeğine düşer. Üst kattakilerin 7 sülalesine selam yollanarak koca bir leğen akan noktanın altına yerleştirilir. Olayın müsebbiblerine ulaşma faaliyetleri devam eder. Bu arada yağmur antrede, banyoda ve mutfağın diğer köşesinde de başlamıştır.


Öğrenciler bulunamayınca evsahiplerine ulaşılır. Kapı önündeki şelale ve evdeki yağmur şırıltılarla devam etmektedir. Saçları diken diken olup cini o diken saçların tepesinde zıplayan evin hanımı odadan odaya çaresizce koşturmaktadır.


Derken öğrencilerden en sakin bilineni ağır adımlarla teşrif eder. Arkasından eve dalınır ve şok şok şok!..


Evin bir oda büyüklüğündeki antresi poşetlenmiş devasa bir çöp yığınıyla doludur. Aynı yığının kokular yükselen bir benzeri de mutfak balkonuna yerleşmiştir. Zemin su içinde, halıların çöpten görünebilen az miktardaki yüzeyi sırılsıklamdır. Bu bekar evi öğrencilik hayatında pekçoğu görülen benzerlerinin hiçbirine benzememektedir. Kısacası çöp evdir, ev ev olmaktan çıkmış, bakımsızlık ve pislikten harabeye dönmüştür. Damlama sebebi kesik olan suların bedeli yatırıldığı için evde kimse yokken açılması ve açık unutulan musluklardır. Altına ağzına kadar su dolu bir leğen konmuş patlak eviye borusundan akan yağlı sular bizim eve yağmur olarak düşmektedir. Öğrencimiz yarı mahcup, yarı "nerden çıktı bunlar" ifadesiyle dikilip durmaktadır. 


"Haydi halledelim şunları, akıyor aşağıya" denir, "Ben sonra hallederim" cevabı alınır. Şeytan kulaklara, "yatır dizine vur poposuna poposuna" diye fısıldamaktadır, şeytana elinin tersiyle bir tane çarpılır ve paçalar sıvanıp işe girişilir.


Bir kamyon dolusu çöp merdiven sahanlığına taşınıp deve ölüsü ağırlığına ulaşmış ıslak halılar balkona yığılır. Sonra yerler kurulanmaya başlanır; ayaklar buz, sinirler gergin, cinler ter ter tepinmektedir. O sırada ev sahibi gelir.


Ev sahibi hislerimize tercümanlık yapar, oldukça yüksek bir ses tonu ve pek kibar olmayan bir üslupla; yürekler bir parça soğur. Bu arada evde bulunmayan diğer öğrencinin-ki en sorunlu yaratık odur-annesi aranıp gerekli şikayetler yapılır. Alınan cevaplar tatminkar değildir, kadında "Saldım çayıra, Mevlam kayıra" havası sezilir.


Yerler biraz kurutulur ve bozuk eviye gideri tamir ettirilmeden kapatılan vananın açılmayacağı tehdidiyle eve dönülür. Sıra evi kırklamaktadır ama yağmur şiddetini azaltsa da devam etmektedir. Çamaşır suyu, kova, yer bezi üçlemesiyle derin bir muhabbet yaşanır. Kapılar pencereler rutubet kokusu çıksın ve kuruma sağlansın diye ardına kadar açılıp bitkin vaziyette sızılır...






Boşuna "ev alma komşu al" dememişler...


No comments:

Post a Comment